-
1 renk katmak
v. color, colour [Brit.], embellish, adorn, relieve -
2 renk katmak
to tinge -
3 renk
renk almak eine Färbung annehmen, sich färben; fig eine Wendung nehmen;renk renk kunterbunt; -
4 renk
Farbe f\renk gelmek Farbe bekommen (-e)bir şeye \renk vermek [o katmak] ( fig) ( canlılık kazandırmak) etw beleben, etw Schwung verleihen, etw in Schwung bringen\renkten renge girmek ( yüzünün rengi değişmek) die Farbe wechselnrengi kaçmak die Farbe verlierenrengi uçmak ( benzi sararmak) blass werden -
5 renk
отте́нок (м) цвет (м)* * *озвонч. -ğiцвет; окра́скаrenk almak — приобрета́ть определённый цвет
renği atmak / kaçmak / uçmak — а) вы́цвести, побле́кнуть, вы́гореть; б) побледне́ть
renk gelmek — принима́ть цвет, оживля́ться
renk vermek / katmak — оживля́ть, дава́ть окра́ску, окра́шивать
••- renk vermemek renğini belli etmemek -
6 renk
",-gi 1. color; hue; coloring. 2. color, character, quality, tone, complexion. 3. (someone´s) true colors; (someone´s) true nature; (someone´s) true opinions or beliefs. - almak (for something) to acquire (a certain) color. -i atmak/kaçmak/uçmak 1. (for someone) to go pale. 2. (for something´s color) to fade. -ini belli etmek to show one´s true colors. -i belli olmamak for one´s true nature, opinions, or beliefs to remain unknown or as yet undisclosed. - cümbüşü array of bright colors. -i çalmak /a/ (for one color) to verge on (another), have (a specified) cast. - renk colorful, multicolored, varicolored. -ten renge girmek (for someone) to go all shades of red/purple, flush deeply (from embarrassment). - vermek/katmak /a/ to liven up, enliven, add spice and zest to, give a novel touch to. - vermemek/-ini belli etmemek 1. to keep one´s true thoughts and feelings to oneself, not to show one´s true colors. 2. to act as if one is unaware of something, feign ignorance." -
7 colour
n. renk, ten rengi, yüz rengi, bet beniz, boya, dış görünüş, canlılık, coşkunluk, ton, içyüzü, gerçek yüz, maske, nüans, forma————————v. renk vermek, boyamak, renk katmak, kızarmak, saptırmak, renklendirmek, abartmak, çarpıtmak* * *1. renklendir (v.) 2. renk (n.)* * *1. noun1) (a quality which objects have, and which can be seen, only when light falls on them: What colour is her dress?; Red, blue and yellow are colours.) renk2) (paint(s): That artist uses water-colours.) boya3) ((a) skin-colour varying with race: people of all colours.) renk, ten4) (vividness; interest: There's plenty of colour in his stories.) renkli, renklilik2. adjective((of photographs etc) in colour, not black and white: colour film; colour television.) renkli3. verb(to put colour on; to paint: They coloured the walls yellow.) boyamak- coloured4. noun((sometimes used impolitely) a dark-skinned person especially of Negro origin.) zenci; siyah derili kimse- colouring
- colourless
- colours
- colour-blind
- colour scheme
- off-colour
- colour in
- show oneself in one's true colours
- with flying colours -
8 color
n. renk, boya; bet beniz; yüz rengi, ten rengi, ton; canlılık, gerçek yüz, içyüzü, dış görünüş, forma; maske, nüans————————v. boyamak, renk vermek, renklendirmek, renk katmak; çarpıtmak, saptırmak, abartmak, kızarmak* * *1. renklendir (v.) 2. renk (n.) -
9 adorn
v. süslemek, bezemek, güzelleştirmek, renk katmak* * *süsle* * *[ə'do:n](to make beautiful, with decorations etc: Their house is adorned with beautiful antique ornaments.) süslemek -
10 embellish
v. süslemek, güzelleştirmek, renk katmak, abartmak* * *süsle* * *[im'beliʃ]1) (to increase the interest of (a story etc) by adding (untrue) details: The soldier embellished the story of his escape.) ilginçleştirmek, süsleyip püslemek2) (to make beautiful with ornaments etc: uniform embellished with gold braid.) süslemek• -
11 relieve
v. rahatlatmak, dindirmek, hafifletmek, kurtarmak, teselli vermek, avutmak, içini rahatlatmak, nöbeti devralmak, yardım yapmak, sadaka vermek, renk katmak, belirginleştirmek, dikkat çekmesini sağlamak, çare bulmak, kabartma yapmak, torna etmek* * *sıkıntısını hafiflet* * *[-v]1) (to lessen or stop (pain, worry etc): The doctor gave him some drugs to relieve the pain; to relieve the hardship of the refugees.) sıkıntısını hafifletmek, azaltmak2) (to take over a job or task from: You guard the door first, and I'll relieve you in two hours.) nöbeti/görevi devralmak3) (to dismiss (a person) from his job or position: He was relieved of his post/duties.) atmak4) (to take (something heavy, difficult etc) from someone: May I relieve you of that heavy case?; The new gardener relieved the old man of the burden of cutting the grass.) kurtarmak5) (to come to the help of (a town etc which is under siege or attack).) yardımına gelmek -
12 tinge
az miktar, nebze; renklendirmek, renk katmak; belirtmek, göstermek -
13 touche
-
14 tinge
n. hafif renk, az miktar, iz, belirti————————v. hafifçe boyamak, renklendirmek (az), katmak, hafif etkilemek* * *1. hafif renk ver (v.) 2. hafif renk (n.)* * *[tin‹](a trace, or slight amount, of a colour: Her hair had a tinge of red.) çok az, bir parça -
15 вид
görünüş,biçim; tavır,kılık kıyafet; hal; görünüm,manzara; tip,tür,çeşit* * *I мвне́шний вид — (dış) görünüş; kılık (kıyafet) ( одежда)
с видом победи́теля — galip tavrı ile
у неё жа́лкий вид — acıklı / acınacak bir hali var
у него́ был расте́рянный вид — şaşırmış görünüyordu
2) ( состояние) halв пья́ном виде — sarhoşken, sarhoş olduğu halde
в тако́м виде тебе́ идти́ нельзя́ — bu halinle gidemezsin
их едя́т и в све́жем виде — bunlar taze iken de yenir
3) (пейзаж, перспектива) görünüş, manzaraо́бщий вид — genel görünüş
вид сбо́ку — yandan görünüş
кварти́ра с видом на́ мо́ре — deniz manzaralı daire
4) ( поле зрения) в соч.на вид у́ у кого-л. — birinin gözü önünde
скры́ться и́з виду — gözden kaybolmak
при виде опа́сности — bir tehlike görünce / görününce, tehlike karşısında
5) (ви́ды) мн. ( предположения) tahminlerвиды на урожа́и — ürün / rekolte tahminleri
••на вид ей со́рок (лет) — kırk yaşında görünüyor / gösteriyor
на вид ей лет со́рок — görünüşe göre kırklık var
на вид он моего́ во́зраста — benim yaşımda gösteriyor
э́то был симпати́чный на вид мужчи́на — sempatik görünüşlü bir erkekti o
с виду я́блоко хоро́шее — görünüşe göre / görünürde elma iyidir
в виде ша́ра — yuvarlak biçiminde
изда́ть в виде отдельной кни́ги — ayrı bir kitap halinde yayımlamak
у нас все на виду́ — gizlimiz saklımız yok
не пода́ть / не показа́ть виду — renk vermemek, belli etmemek
он вида́л виды — görmüş geçirmiş bir adamdır
име́ть в виду́ — ( подразумевать) kastetmek; ( учитывать) hesaba katmak, aklından çıkarmamak
под видом корреспонде́нта — kendisine muhabir süsü vererek, muhabir kılığına girerek
под видом кри́тики оши́бок — hataların eleştirisi kisvesi altında
под видом обеспе́чения / наведе́ния поря́дка — asayişi sağlama paravanası altında
под видом экономи́ческой по́мощи — ekonomik yardam görünüşü altında
под видом торго́вого су́дна — ticaret gemisi kisvesi altında
он сде́лал вид, что пове́рил — inanmış göründü
мы сде́лали вид, что не слы́шим — duymaz göründük
я сде́лал вид, что не по́нял — anlamazlığa vurdum
(в таки́х слу́чаях) он де́лал вид, что за́нят де́лом — iş yapıyor görünürdü
он сде́лал вид, что не узнал меня́ — beni tanımamazlıktan geldi
я то́лько де́лал вид, что пишу́ — yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum
он смути́лся, но не по́дал виду — bozulduysa da belli etmedi
ни под каки́м видом — asla
II мупустить и́з виду — gözden kaçırmak
1) tip, tür, çeşit (-di)но́вые виды тка́ней — yeni kumaş tipleri
не́которые виды проду́кции — bazı ürün türleri
зи́мние виды спо́рта — kış sporları
виды люби́тельского спо́рта — amatör spor dalları
разли́чные виды спо́рта — çeşitli sporlar
оди́н из видов спо́рта — spor dallarından biri
стать национа́льным видом спо́рта — ülkenin ulusal sporu olmak
состяза́ния проводи́лись по десяти́ видам спо́рта — yarışmalar on dalda yapıldı
таки́е виды изобрази́тельного иску́сства, как жи́вопись и скульпту́ра — resim ve heykelcilik gibi sanatlar
2) биол. tür -
16 ginger
adj. taba rengi, kızıl saçlı, canlı, enerjik————————n. zencefil, kızılımsı sarı renk, taba rengi, canlılık, dürtü————————v. zencefil katmak, dürtmek, teşvik etmek, canlandırmak, kışkırtmak, hızlandırmak* * *zencefil* * *['‹in‹ə] 1. noun(a hot-tasting root which is used as a spice.) zencefil2. adjective1) (flavoured with ginger.) zencefilli2) (reddish-brown in colour: a ginger cat.) kızıl•- gingerbread -
17 scumble
n. donuklaştırma (resim), donuk renk————————v. çizgilere yumuşaklık katmak, donuklaştırmak (resim) -
18 scumble
n. donuklaştırma (resim), donuk renk————————v. çizgilere yumuşaklık katmak, donuklaştırmak (resim)
См. также в других словарях:
renk vermek (veya katmak) — 1) çamaşır rengi solmak 2) neşe, canlılık veya değişiklik kazandırmak O bunu dostuna duyduğu hayranlığa yeni bir renk katmak sevinci ile yapıyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
salça — is., İt. salsa 1) Yemeklere lezzet ve renk katmak için konulan domates veya biber ezmesi Biber salçası. domates salçası. 2) Domates, baharat vb. şeylerle yapılan, çoğunlukla et yemeklerine katılan sos Birleşik Sözler biber salçası domates salçası … Çağatay Osmanlı Sözlük